top of page

Blog Posts

Üretken Olmak Mutlu Olmaktır

Updated: Feb 2, 2022

“Uyudum ve bir an için hayatın mutluluktan ibaret olduğunun hayalini gördüm. Uyandım ve hayatın bir takım sorumluluklardan ibaret olduğunu gördüm. Çok çalıştım, ürettim ve bakın, artık mutluyum.” Tagore şiiri

Hayatta başarılı olan insanlarda fark ettiğim bir şey var. Hepsi çok aktif ve üretken. Hayran olduğunuz herhangi birini bir an için düşünün ve kendinize şunu sorun, “Neden bu kişiye saygı duyuyorum?”


Sana bir örnek vereyim, ister misin? En sevdiğim yönetmen Christopher Nolan’dır. Tüm uzun metrajlı filmlerini izledim (son filmi hariç maalesef) ve hepsi çok güzel ve inanılmazdı; sinematografisinden tutun, müziğinden oyuncu kadrosuna ve hatta oyunculuklarına kadar…


Açıkça söylemek gerekirse adam işinin ehli. Fakat Nolan neden bu kadar çok insan tarafından saygı görüyor sizce? Bir veya iki tane harika film yaptığı için değil sanırım. Aksine harika yönetmenler tarafından yapılmış birçok harika filmleri var. Hayır, kalite ve çıktı açısından var olan en tutarlı film yapımcılarından biri olduğu için…


Filmografisine bir göz atalım:

  • 1998 Takip

  • 2000 Momento

  • 2002 Uykusuz

  • 2005 Batman Başlıyor

  • 2006 Prestij

  • 2005–2012 Kara Şövalye Üçlemesi

  • 2010 Başlangıç

  • 2014 Yıldızlararası (Interstellar)

  • 2017 Dunkirk

  • 2020 Tenet

22 yıldır iki ya da üç yılda bir film çekiyor. Bu açıkçası akıllara durgunluk verecek bir performans. Uzun metrajlı bir film çekmek için ne kadar zaman ve enerji harcandığını hayal bile edemiyorum.


Bu, yetenek ve yaratıcılığın ötesine geçiyor. Birkaç yılda bir film yapmak için insanın amansız bir çalışma etiğine ihtiyacı olmalı. Nolan sadece harika filmler yapmakla kalmıyor, aynı zamanda en üretken film yapımcılarından biri.

 

1| Ruhunuzdaki Boşluk

Sonsuz fırsatların olduğu bir dünyada, en büyük zorluğumuz, zamanımızı ve enerjimizi ayırdığımız bir şeyi seçmektir. Çoğumuz sürekli bir hareketsizlik durumundayız maalesef.


Her gün, her hafta, her ay ve hatta her yıl aynısı gibi, sanki bir durgunluk var hayatımızda. Zaman geçiyor, işimizi yapıyoruz, faturaları ödüyoruz ve yaşlanıyoruz, hepsi bu. Herhangi bir sanat eseri yaratmıyoruz, kitap yazmıyor, hatta okumuyoruz bile, müzik yapmıyoruz, film çekmek ise bir hayal, işletme kurmuyor, mobilya, kıyafet, takı vb. hiç bir şey üretmiyoruz. Velhasıl, yeni beceriler öğrenmiyoruz, açıkçası merakımızı keşfetmiyoruz.



Sürekli bir tüketim halindeyiz. Yemek, tv, sosyal medya tüketiyoruz ve son yıllarda “deneyimler” de tüketmeye başladık. Herkesin yılda üç kez tatile çıkması gerekiyor. Süper arabalar kiralaması, Türkiye’de hava balonları uçurması, Pazar günü sonu gelmeyen brunch’lar yapması, Michelin yıldızlı restoranlarda yemekler yemesi gibi vs…


Anlayamadığımız asıl şey, bu deneyimleri tükettiğimizdir. Hiçbir şey üretmiyor, sürekli tüketiyoruz. Evet, ama anılar yaşıyor ve unutulmaz anlar üretiyoruz diyebilirsiniz! Buna katılmıyorum açıkçası. Ara sıra eğlenceli şeyler yapmanın yanlış bir tarafı yok elbette. Ama aynı zamanda ne ürettiğinizi biliyor musunuz?


Ruhunuzun içinde hiçbir “deneyimin” dolduramayacağı bir boşluk var. Ve içinizde bir boşluk varsa, sıkışıp kalırsınız, zira sizi sıkan bir şeydir bu. Hiçbir şey iyi hissettirmez. Daha iyi, daha hızlı ve daha pahalı deneyimlere sahip olmanız gerekir illaki, böyle bir boşluğu doldurmanız için. Bu nasıl bir hayat sizce?

 

2| Aktif ve Üretken Olmak

Geçenlerde Holokost’tan sağ kurtulan ünlü psikiyatrist Viktor E. Frankl’ın “Yes To Life” adlı kitabını okudum. Bu kitap, Frankl’ın 1946 yılında verdiği bir dizi konferansta dile getirdiği temel fikirleriyle ilgili.


Frankl, insanların hayattan anlam bulmalarına yardımcı olan bir Psikoterapi türü olan Logotherapy’nin kurucusudur. Frankl’a göre mutlu yaşamanın tek yolu budur. Sürekli zevk ve deneyim aramada büyük bir tehlike olduğunu söylemektedir. Bunun yerine hayatımızı daha yüksek bir amaca adamamız gerektiğini ifade eder. İşte “Yes To Life”dan bu hususla ilgili bir alıntı:


“Öyleyse, hayat bir takım görevler ve ödevler doğrultusunda büyük bir sorumluluktur. Ve kesinlikle hayatta da mutluluk vardır, ama peşinden gidilmemelidir, daha ziyade kendiliğinden ortaya çıkmalıdır ve aslında bu bir sonuçtur. Mutluluk bir hedef olmamalı, olmamalıdır da ve asla olamaz da, sadece bir sonuç olmalıdır; Tagore’un şiirinde sorumluluk denilen şeyin yerine getirilmesinin sonucudur ve ilerleyen bölümlerde daha da yakından tanımlamaya çalışacağız bunu. Her halükarda, mutluluk için çabalayan tüm insanlar, bu anlamda, başarısızlığa mahkumdur; zira şans sadece kişinin kucağına düşebilir ama asla avlanamaz.”

Mutluluk arayışı içinde olmak başarısızlığa mahkumdur. İnsanlarda mutluluğun ortaya çıkmasının en açık yollarından biri, bir şeyler ürettiğimiz zamandır. Bir şeye zaman harcadığımızda ve onu gerçekten bitirdiğimizde, bir başarı ve iç tatmin duygusu yaşarız. Kumsalda uzanmaktan farklı bir histir bu.


İşte Frankl’ın yukarıdaki alıntıda bahsettiği Tagore şiiri. Lütfen bunu birkaç kez okuyun:


“Uyudum ve bir an için hayatın mutluluktan ibaret olduğunun hayalini gördüm. Uyandım ve hayatın bir takım sorumluluklardan ibaret olduğunu gördüm. Çok çalıştım, ürettim ve bakın, artık mutluyum.”

Sorumluluk mutluluktur. Keşke bunu doğan her bebeğin zihnine kazıyabileseydik. Sorumluluk mutluluktur…


Bunaldığınızda ve hayattan zevk alamadığınızda, bir sorumluluk edinin. Hayatınızın gayesi olabilecek bir şey bulun ve hayatınızı ona adayın. Ne kadar kolay ya da zor olduğu hiç önemli değil. Sevmek zorunda bile değilsiniz onu hatta. Sadece bir sorumluluk duygusu benimseyin yeterli. Sonuç olarak beraberinde mutluluk gelip sizi bulacaktır.

 

3| Verimliliği Artırmak

Şimdi, hayatınızı faturalarını ödediğiniz bir şeye adamanıza gerek yok. Ama geçinmek için de üretken olmamız gerekiyor elbette. Yatırımcı Ray Dalio sık sık üretkenliği artırmanın önemini dile getirir, ve şöyle der:


“Üretken olmak insanları para kazanmaya yönlendirir, bu da onları sermaye edinmeye (yatırım araçlarındaki birikimlere) götürür, bu sayede hem daha sonrasında ihtiyaç duyulduğunda parasal bir kaynak olarak onları korur hem de fikirleriyle birleştirerek yaşam standartlarını yükselten kâr ve üretkenliği ortaya koyabilenlere sermaye kaynakları sağlar.”

İşimizin bize bir değer katması harika olsa da gerekli değildir. Gerçek şu ki, iş hayatımızı nasıl kazandığımızdır. Çalışma sistemimizi sevsek de sevmesek de tarih şunu bize gösteriyor: kapitalizme karşı henüz alernatif bir seçenek yok.


Ancak bu, işimizde sıkıntılar çekmemiz veya ödüllerin kölesi olmamız gerektiği anlamına da gelmiyor. Üretkenliğimizi artırmak, işimizi daha az zorluklarla tamamlamamıza yardımcı olacaktır. En başta üretken olmayı seçmemin ana nedeni de buydu.



2010 ila 2017 yılları arasında, öyle veya böyle pek tutkulu olmadığım şeyler üzerinde işler yaptım. Yüksekokuldayken başladım üretken olmaya. Tezimi yazarken babamla çamaşırhane sektöründe bir iş kurduk. Dürüst olmak gerekirse, pek de ilgili olduğum bir iş değildi açıkçası.


Ama üretkenliğin sonuç verdiğini fark ettim. Elde ettiğim sonuçlar kendimi geliştirmeme yardımcı oldu, böylece sonunda daha anlamlı işler yapabilecektim. Ama üretken olmasaydım, hiçbir sonuç elde edemezdim ve bu makaleyi de yazıyor olmazdım şuan muhtemel.


Her zaman pratik olmamız gerekir. Elbette, hayattan zevk almamızda gerekiyor. Hayatınızın geri kalanı boyunca ruhunuzu kesinlikle ezen ve sizi mutsuz eden bir iş yapmanıza da gerek yok elbette. Ama Frankl’ın da gösterdiği gibi, sorumluluklardan, yaptığımız işler ve görevlerden de zevk alabiliriz. Hayatta sıkışıp kalmaktan kurtulmanın da tek yolu bu.


Güzel olan, ne kadar üretken olursanız, gelecekte o kadar çok fırsatınız olacağıdır. Yani bir noktada hayatınıza her zaman değer katan bir şeye sahip olacaksınız demektir bu. Ama her şey bugünkü sorumluluklarınızı yerine getirmenizle başlar…


 

Destek olmak için bana bir kahve ısmarlayabilirsiniz :) ve E-Posta Bültenimize de üye olabilirsiniz...

Recent Posts

See All
  • Beyaz LinkedIn Simge
  • Beyaz Facebook Simge
  • Beyaz Heyecan Simge

BU İÇERİĞE EMOJİ İLE TEPKİ VER

bottom of page