Hayatta Elinden Gelenin En İyisini Yap
- Hüseyin GÜZEL
- May 12
- 4 min read
Updated: May 25
# Lambanın Alevi Sıçrıyor: Unutulmuş Bir Yıllık Olayı
Yıpranmış bir yıllık, ruhumun sakin sularına atılmış bir taş gibiydi. Yarattığı dalgalar, uzun zamandır unutulmuş hüzün katmanlarını su yüzüne çıkarıyordu.

Hayatın Narin Fısıltıları
Hayatın sessiz fısıltıları, çoğu zaman en beklenmedik kaynaklardan yükselir. Bazen bir antika dükkanının tozlu raflarında unutulmuş bir yıllık, birinin ruhuna dokunacak, onu sarsacak, belki de yeniden inşa edecek bir anahtar olabilir. Washington'da bekleyen o yıpranmış cilt, yalnızlığının ardından gelen farkındalığın ılık nefesini hissediyor olmalı.
Neden aldığımdan emin değilim. O yıpranmış cilt, belki de babamın eski yıllığının hayaletiydi. Babamdan kalan son emanetler, karanlığın sessizliğine hapsolmuştu. Umutla gözlüyorum o günü... Belki birileri gelir de o sessizliği bozar, onu yeniden hatırlar.
Anlık Keşifler
Orada, antika dükkanının arka bölümünde tek başıma yıllığın sayfalarına göz attım. Yıllık Nancy adında bir kadına aitti ve takvimler 1959'u gösteriyordu. Siyah beyaz karelerde donmuş zaman, o dönemin lise öğrencilerinin ciddi bakışlarını yansıtıyordu. O öğrencilerin özenli takım elbiseleri, yünlü kazakları ve kalın çerçeveli gözlükleri ile sanki bir zaman kapsülü açılmıştı.
Genç yüzleri, çok parlak ve umut doluydu...

Nancy'nin sınıf arkadaşlarının yıllıktaki çeşitli yazılarını okudum. Bir kişi şöyle yazmış:
“Nancy
Tavuk için teşekkürler. Hala bir yüzüğün olmadığını unutma - Norm'a topa binip bir tane almasını söylesen iyi olur. Bu yıl seninle okula gitmek eğlenceliydi. Seneye tekrar görüşürüz,
Sevgili Peg.”*
Başka bir sınıf arkadaşı ise şöyle yazmış:
“Nancy
Gelecekte sana bol şans. Çok çalış (ha ha) ve kimseden hırlamayın. İyi ol, ayık kal ve Norm'a iyi ol. Gençken hayattan elinizden gelenin en iyisini alın. Bol şans.
Ron “59”
Geçmişin Sırları
Norm hiç Nancy'ye evlenme teklif edip ona bir yüzük verdi mi? Nancy ve Norm evlenip bir aile kurdular mı? İnsanlardan hiç "guff" aldı mı? Ayık kaldı mı?

Bir sınıf arkadaşının yıllığının o boş sayfasına birkaç satır karaladığımızda, aslında ruhumuzdan bir parçayı da oraya bıraktığımızı biliyoruz. Yıllar sonra o satırlara gözümüz iliştiğinde, gençliğimizin saf umutları ve o günkü taze korkuları canlanır zihnimizde. O imzalar, geleceğe fısıldanan sırdaşlarımızdır.
Kim bilir, bir gün yaşlılığın çizgileri yüzümüzde belirdiğinde ve enerjimiz tükendiğinde, belki de çocuklarımız bu eski yıllıkları miras alacaklar. Her bir sayfayı çevirirken, yüzlerinde sıcak bir gülümseme belirecek, geçmişin soluk anıları ile tatlı bir bağ kuracaklar.
Ama sonra, bir noktada, yıllıklar saklanır. Hayatın uzun yolculuğunda pek çok şey kaybolur, unutulur ya da bir kenara bırakılır. Ancak bir gün gelir ki, geriye yalnızca zihnimizde canlanan o eski anılar kalır. Bunlar, varlığımızın son tanıklarıdır.
Ve nihayetinde, anılar bile solup gittiğinde, geriye kalan tek şey, bir antika dükkanının tozlu raflarında unutulmuş bir yıllıktır. Geçmişin sessiz bir tanığı, artık kimsenin hatırlamadığı bir hikayenin soluk bir yansımasıdır.
Dünlerim Benimle Yürüyor
Anlıyorum ki, içimde beliren o beklenmedik hüzün, uzun zamandır bastırdığım terk edilmişlik hissimin bir yansımasıydı. Unutulmuş günlükler, kimsesiz fotoğraflar ve cevapsız mektuplar gibi, o eski yıllık da yetim kalmıştı. İçindeki anılar, paylaşılacak bir kalp bulamadığı için, bir antika dükkanının tozlu raflarında isimsiz bir sonsuzluğa mahkumdu.
Nancy'nin yıllığının sayfaları arasında gezinirken, içimde bir özlem belirdi. Kendi eski lise yıllığım, evimde, babamın emanetleriyle birlikte bir kutuda sessizce duruyor. Hayalim, bir gün oğlumun benim yıllığım da dahil olmak üzere hayatımdan geriye kalanlarla vakit geçirmesi. Umarım o satırları okurken yüzünde bir tebessüm belirir.
Ama sonra, bir noktada, yıllığı saklayacak. Zamanın acımasız akışında, oğlumun ömrü tükenirken antika dükkanları bu unutulmuş hikayelerin bekçiliğini yapmaya devam edecek mi? Acaba birileri benim geçmişime rastlayacak mı?
“Dünlerim benimle yürüyor. Adımını tutuyorlar, omzumun üzerinden bakan gri yüzler.” - William Golding
Geçmişte yaşamanın iyi olmadığını biliyorum. Altmış yaşındaki bir adamın gözünden bir antika dükkanı, adeta bir zaman tüneli gibidir. Geçmiş, her yerde hissettirir; eski daktilolar, kameralar ve oyunlar, o saf çocukluk günlerine bir davetiye çıkarır.
Beni geri götürüyorlar.

Bir köşeyi dönmemle birlikte, kutunun içinde geçmişin canlı renklerini taşıyan eski oyuncaklar yığılmış duruyordu. Üzerlerinde zamanın izleri belirgindi. Bu oyuncaklarla en son ne zaman oynandı? Hangi evlerden gelmişlerdi? Şimdi o evlerin sessizliğini, eski küçük sahiplerinin sıcaklığını hissediyorlar mıydı?
Kaybın Getirdikleri
Yeterince uzun yaşarsanız, kayıpla yüzleşmek hayatın kaçınılmaz bir parçası haline gelir. Hayat, sevdiklerimizin birer birer yelken açtığı bir deniz gibi. Ailem, diğer yakınlarım ve dostlarım... Hepsi artık uzak limanlarda. 26 yıllık onurlu bir görevin ardından emekli oldum. Bu emeklilik, üzerimden çıkardığım bir üniforma gibi değil, aynı zamanda o üniforma ile birlikte taşıdığım kimliğin kaybı oldu. Artık o 'eski ben' değilim.
İçimde sayısız anı ve duygu girdap gibi döner durur. Onları o derinliklerden çekip çıkarmak çoğu zaman çok basit bir tetikleyiciye bağlıdır. Eski bir şarkının tanıdık melodisi, babanızın izlediği o unutulmaz film. Tuhaf gelebilir ama, bir antika dükkanında rastladığınız o eski, kimsesiz yıllık bile içsel bir fırtınayı tetikleyebilir.
Lambanın Alevi Sıçrıyor
Okula geri dönmeyi düşünüyordum. Ah, üniversite günleri... Yurtlarımızda Rick adında bir adam vardı. Biz gencecikken, o hayatın farklı bir evresindeydi. O neşeli sakalı, içten gülüşü ve sonsuz kibarlığı ile her şeyde derin bir şükran vardı. Üniversite deneyimini bizim o anki halimizden çok fazla özümsediği belliydi.
Yaş ve olgunluk önemli şeyleri aydınlatır. Babamın yönlendirmesiyle lisansüstü okula başladım. Sınıf arkadaşlarımın çoğu yirmili yaşlarının taze enerjisini taşıyordu. Ancak aralarında, kırklı yaşlarının sonlarında farklı bir olgunluğa sahip bir adam, Jess vardı. Federal bir ajandı ve varlığı dikkat çekiciydi. Bir gün meraklı bir öğrenci, 'Neden tekrar okula geldiniz, Jess?' diye sordu. Jess'in cevabı, sakin ve kararlıydı: 'Ufkumu genişletmek için.'
O an, yaratıcı yazma alanında bir MFA (Güzel Sanatlar Yüksek Lisansı) programına göz atmaya başladım. Burası, yaratıcı yazma ve şiirin kalbine inen küçük ama seçkin bir üniversiteydi. Programları, edebiyat devlerinin eserlerinden zanaatın en ince detaylarına kadar bu sanatların tüm zenginliğini keşfetmeye adanmıştı. Başarılı bir yazar olmak için bir MFA'e kesinlikle ihtiyaç yok. Ancak benim için önemli olan, zihnimin beslenmesi ve entelektüel bir doygunluğa ulaşmak.
ve
Geçmiş, içimde güvenli bir liman olabilir. Ancak geleceğin suları delice dalgalanır. Carl Jung'a göre, hayatımızın ilk yarısı dış dünyaya odaklanır; ama ikinci yarı, kendi derinliklerimizde anlamı arama zamanı gelmiştir.
O antika dükkanında unutulan o eski yıllığı incelerken, içimi geçmişe ve yitip gitmiş her şeye karşı derin bir hüzün kapladı. Yaratıcı ruhlar genellikle daha keskin bir duyarlılığa sahiptir. Bu, sanatıma ilham verebilir ancak melankoliye de sürükleyebilir.
'Köşir, bir filizin güneşe doğru uzanması gibi, sürekli bir gelişim ve ilerleme arayışıdır. MFA programına başlama konusunda henüz 'tetiği çekmedim' çünkü biliyorum ki bu, sadece cebimden çıkacak bir miktar para değil, aynı zamanda önümüzdeki iki yılımı ve tüm enerjimi bu programa adamam gerektiği anlamına geliyor.
“Sarsılmış yaprakların sesiyle verandadan bir rüzgar esiyor. Lambanın alevi sıçrıyor...” - James Joyce, Poems and Exiles
Belki de haklısınız. Neden önümüzdeki iki yılımı yaratıcı bir şeyler ortaya koyarak geçirmeyeyim? Belki de içimdeki o ilham rüzgarı nihayet ruhumun küllerini alevlendirecek ve muhteşem bir şey yaratacak.
Sanırım 1959'da Ron'un Nancy'ye verdiği o değerli tavsiyeyi hayatıma uygulayacağım:
"Hayatta elinden gelenin en iyisini yap."
Comentários