Popüler Psikoloji Kitaplardan Öğrenilecek 20 Temel Kural
- Hüseyin GÜZEL
- 7 days ago
- 12 min read
Psikoloji kitapları eskiden ders kitabı gibi hissettirirdi. En çok satanlar artık sohbet havasında gibi okunuyor. Birçoğunu okudum. Beynimizin nasıl çalıştığını açıklıyorlar. Neden yaptığımızı yapıyoruz. Ve nasıl sıkışıp kaldığımızdan kurtulacağımızı anlatıyorlar. Bazıları aklımı başımdan alıyor hatta…

Ama kumaşları ve desenleri aynı…
Okurken bu 20 kuralı tekrar tekrar göreceksiniz. Her biri, hayatla daha iyi başa çıkmanıza yardımcı olacak akıl sağlığı notları gibidir. İlişkilerden duygulara, alışkanlıklardan korkulara kadar her konuda size yol gösterecek kısa ve öz fikirlerdir. Bu notları uygulamaya başladığınızda, kendi davranışlarınıza (veya başkalarının davranışlarına) bir daha asla aynı gözle bakmayacaksınız.
1. Beyniniz sizi mutlu etmek için tasarlanmamıştır.
Beynimiz karmaşık bir organdır, ancak temel işlevi hayatta kalmamızı sağlamaktır. Bu nedenle, tehlikeleri abartma ve olumsuz durumlara aşırı tepki verme eğilimindedir. Bu durum, beyninizin sizi korumak için tasarlanmış olmasından kaynaklanır ve bu durum sizin hatanız değildir.
Ancak yetişkinler olarak artık siz sorumlusunuz. Beyninizin bu temel işleyişini, yani bir hayatta kalma mekanizması olarak nasıl çalıştığını öğrenmelisiniz. Bu bilgiyi edindikten sonra, beyninizin eski kalıplarını ve tepkilerini güncelleyerek daha bilinçli ve yapıcı bir şekilde hareket edebilirsiniz. Mutluluk, beyninizin birincil hedefi olmasa da, bu sistemi anlayarak ve yöneterek kendi mutluluğunuz için adımlar atabilirsiniz.
Özetle:
Hayatta kalmak için yaratılmıştır.
Aşırı tepki verir. Korur.
Bu senin hatan değil.
Ama şimdi sen sorumlusun.
Sistemi öğrenin. Sonra güncelleyin.
2. Adını koyduğun şeyi evcilleştirebilirsin.
Duygularımızla olan ilişkimiz, kullandığımız dilden büyük ölçüde etkilenir. Kendinizi "Kaygılıyım" olarak tanımlamak yerine, "Kaygılı hissediyorum" demeyi deneyin. Bu küçük dilsel değişim, duygu ile aranızda bir mesafe yaratır. Bu mesafe, size bir seçim yapmak için alan tanır.
Duyguyu basitçe etiketlemek, yani adını koymak, onunla özdeşleşmenizi engeller. Siz o duygu haline gelmezsiniz, sadece o duyguyu yaşayan kişi olursunuz. İşte kontrolü böyle ele alırsınız. Duyguyu tanımlayabildiğinizde, onu bir dış unsur olarak görebilir ve onun sizi yönetmesine izin vermek yerine, siz onu yönetmeye başlayabilirsiniz. Tıpkı vahşi bir hayvanı evcilleştirir gibi, adını koyduğunuz duygunun da dizginlerini elinize alabilirsiniz.
Özetle:
“Kaygılıyım” değil, “Kaygılı hissediyorum” deyin.
Dil mesafe yaratır.
Size seçim yapmak için alan tanır.
Duyguyu etiketle. Onun haline gelme.
Kontrolü böyle ele alırsın.
3. Travma bedende yaşar.
Travma, yalnızca zihinsel bir deneyim değildir; bedende yaşar ve oraya yerleşir. Sadece "daha iyi düşünerek" veya mantık yürüterek travmatik deneyimlerin üstesinden gelemezsiniz çünkü sinir sisteminiz bu anıları fiziksel olarak kaydeder ve hatırlar. Bu nedenle, iyileşme süreci de fizikseldir.
Bedensel gerilimi serbest bırakmak için bedeninizle çalışmanız gerekir. Bu, bastırılmış duyguları ve travmatik enerjiyi salıvermek anlamına gelir. Hissetmek, bu enerjiyi serbest bırakmanın anahtarıdır; onu bastırmak ise sadece acıyı uzatır ve bedende daha fazla gerilim birikmesine neden olur. Travmadan arınmak için, zihinsel süreçlerin yanı sıra bedensel deneyimlere de odaklanmak, gerginliği fark etmek ve hissetmek yoluyla serbest bırakmak esastır.
Özetle:
Sadece daha iyi bir şekilde “düşünerek” ilerleyemezsin.
Sinir sistemin hatırlar.
Şifa da fizikseldir.
Gerginliği serbest bırakmak için bedeninle çalış.
Serbest bırakmak için hisset. Bastırma.
4. Düşünceler gerçek değildir.
Zihnimiz sürekli bir şeyler üretir; ancak unutulmamalıdır ki, zihniniz her zaman yalan söyler. Bu iddialı ifade, zihnimizin gerçekliği çarpıtma, abartma veya senaryolar uydurma eğilimini vurgular. Bu nedenle, düşündüğünüz her şeye inanmayın. Zihninizin ortaya koyduğu dramaları, endişeleri ve yargıları her zaman sorgulayın. Onları birer gerçeklik olarak kabul etmek yerine, sadece zihninizin geçici ürünleri olduklarını fark edin.
Aynı şekilde, duygular da gerçek değildir; onlar da anlık tepkiler, enerji değişimleri ve zihnin yorumlarıdır. Tıpkı düşünceler gibi, duygular da gelip geçicidir. Bu yüzden, geçen şeylere tutunmayın. Düşüncelerin ve duyguların sadece birer fenomen olduğunu, size yapışıp kalmak zorunda olmadıklarını anlamak, iç huzurunuza giden yolda önemli bir adımdır. Onları gözlemleyin, sorgulayın ve bırakın geçsinler.
Özetle:
Zihniniz her zaman yalan söyler.
Düşündüğünüz her şeye inanmayın.
Zihnin dramını sorgulayın. Her zaman.
Duygular da gerçek değildir.
Geçen şeylere tutunmayın.
5. Onarmadığınız şeyi yeniden yaratırsınız.
Hayatımızda karşılaştığımız bazı zorluklar ve döngüler, aslında iyileşmemiş kalıpların tekrar etmesinden başka bir şey değildir. Bu durum, farkına varana kadar devam eder. Ancak bir kez fark ettiğinizde, işte o zaman zor işi yapma zamanı gelmiştir.
Geçmişte yaşananlar için suçlama üzerinde durmak yerine, bu farkındalığı iyileşmek için kullanın. Kendinize karşı acımasız olmak veya başkalarını suçlamak yerine, bu kalıpları neden tekrarladığınızı anlamaya odaklanın. Bu içgörüyle birlikte, artık farklı ve daha iyisini seçebilirsiniz. Onarmayı reddettiğiniz veya görmezden geldiğiniz her ne ise, hayatınızda farklı biçimlerde yeniden ortaya çıkmaya devam edecektir. Bu döngüyü kırmak için farkındalıkla yüzleşin ve iyileşme yolculuğuna çıkın.
Özetle:
İyileşmemiş kalıplar tekrar eder.
Fark edene kadar.
Sonra zor işi yapın.
Suçlama üzerinde durmayın. İyileşmek için farkındalığı kullanın.
Daha iyisini seçebilirsiniz.
6. Güvenli ilişkiler beyninizi yeniden yapılandırır.
İnsan ilişkilerinin gücü, düşündüğümüzden çok daha derindir. Özellikle güvenli ilişkiler, beynimiz üzerinde şaşırtıcı bir etkiye sahiptir. Bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki, sevgi nöronlarınızı kelimenin tam anlamıyla değiştirir. Bu, sadece soyut bir duygu değil, aynı zamanda beynin fiziksel yapısında da somut değişikliklere yol açan güçlü bir biyolojik süreçtir.
Hayatta kalma ve iyileşme için temel bir ihtiyaç olan güvenlik, iyileştirir. Güvenli bir ortamda hissettiğimizde, sinir sistemimiz rahatlar ve bedenimiz kendini onarmaya odaklanabilir. Bu bağlamda, bağlantı her şeyi değiştirir. Başkalarıyla kurduğumuz derin ve anlamlı bağlar, duygusal regülasyonumuzu güçlendirir ve stresle başa çıkma kapasitemizi artırır.
Önemli olan, size sadece kurallar koyan veya sizi baskılayan kişileri değil, sizi "düzenleyen" insanları bulmaktır. Yani, sizinle birlikte var olan, sizi anlayan ve duygusal olarak destekleyen kişileri arayın. Bu tür ilişkilerde, sürekli bir şeyler başarmaya veya kendinizi kanıtlamaya çalışmak yerine, sadece var olmayı seçin. Güvenli ilişkiler, beyninizi yeniden yapılandırarak daha sağlıklı, daha huzurlu ve daha dirençli bir benlik inşa etmenize yardımcı olur.
Özetle:
Sevgi nöronlarınızı kelimenin tam anlamıyla değiştirir.
Güvenlik iyileştirir.
Bağlantı her şeyi değiştirir.
“Düzenleyen” değil, düzenleyen insanları bulun.
Performans yerine varlığı seçin.
7. Öz şefkat, öz eleştiriden daha iyidir.
Kendinize karşı sert olmak ve sürekli kendinizi hırpalamak sizi daha iyi bir insan yapmaz; aksine, çoğu zaman olduğunuz yerde saymanıza neden olur. Gerçek ilerleme ve büyüme, teşvikle başlar. Sert eleştiri yerine, nazik bir yaklaşımla, kendinize bir arkadaşınıza davrandığınız gibi davranmalısınız.
Kendinize önem verdiğiniz biri gibi davranın. Bu, kendi ihtiyaçlarınıza kulak vermek, hatalarınıza karşı anlayışlı olmak ve kendinizi yargılamadan kabul etmek anlamına gelir. Çünkü büyümek için şefkat gerekir. Tıpkı kırılgan bir fidana baktığınız gibi, kendi içsel büyümenizi de nazikçe desteklemelisiniz.
Unutmayın, önce kendinizi yatıştırın, sonra esnemeye ve değişmeye açık olun. Bu, kendinize karşı yargılayıcı olmak yerine, önce kendi acınızı ve zorlanmanızı kabul etmek ve ardından değişime yönelmek demektir. Öz şefkat, öz eleştirinin aksine, bizi daha derin bir iyileşmeye ve gerçek bir dönüşüme götüren en güçlü yoldur.
Özetle:
Kendinizi hırpalamak sizi daha iyi yapmaz.
Teşvik işe yarar.
Kendinize önem verdiğiniz biri gibi davranın.
Büyümek için şefkat gerekir.
Önce yatıştırın, sonra esneyin.
8. Kaygı tehlike değildir. Hazırlıktır.
Kaygı, genellikle olumsuz bir duygu olarak algılansa da, aslında beynimizin ve bedenimizin bir tepkisidir. Kaygı hissettiğinizde, vücudunuz hazırlanıyor demektir. Bu bir alarm durumu değil, yaklaşan bir duruma karşı bir adaptasyon ve hazırlık sürecidir. Bu yüzden, gelen sinyalden korkmayın.
Kaygıyı bir düşman olarak görmek yerine, onu yönlendirmeyi öğrenmelisiniz. Kaygı anında hızlanan nefesinizi kontrol altına almak için, gerektiğinden daha yavaş nefes alın. Bu, sinir sisteminizi sakinleştirerek panik tepkisini azaltmanıza yardımcı olur. En önemlisi, eylem kaygıyı ortadan kaldırır. Düşüncelere takılıp kalmak yerine harekete geçmek, kaygının getirdiği enerjiyi yapıcı bir şeye dönüştürerek sizi rahatlatır. Kaygı, sizi durduran bir duvar değil, harekete geçmeniz için bir hazırlık sinyalidir.
Özetle:
Vücudunuz hazırlanıyor.
Sinyalden korkmayın.
Onu yönlendirin.
Gerektiğinden daha yavaş nefes alın.
Eylem endişeyi ortadan kaldırır.
9. Kendinden nefret ederek büyüyemezsin.
Gerçek ve kalıcı değişim, kendinden nefretle veya utançla gelmez. Utançtan kaynaklanan değişim, genellikle kısa ömürlüdür ve gerçek bir dönüşüm sağlamaz. Ancak sevgiden kaynaklanan değişim, kalıcıdır ve sizi daha derin bir iyileşmeye ve büyümeye taşır. Kendinizi küçümseyerek veya hatalarınıza takılı kalarak gelişemezsiniz.
Kabullenme, değişimin kapısıdır, son noktası değil. Bu, kendinizi olduğunuz gibi kabul etmek anlamına gelir; kusurlarınızla, eksiklerinizle ve geçmişinizle. Ancak bu kabul, hareketsizlik demek değildir. Kendinizi sevebilir ve yine de daha fazlasını isteyebilirsiniz. Hem var olan halinizi onaylamak hem de daha iyiye doğru ilerlemek arzusu, her ikisine de izin verilir. Kendinize şefkat göstererek, büyüme yolculuğunuzda çok daha güçlü adımlar atabilirsiniz.
Özetle:
Utançtan kaynaklanan değişim? Uzun sürmez.
Sevgiden kaynaklanan değişim? Bu kalıcıdır.
Kabullenme kapıdır, son değil.
Kendini sevebilir ve yine de daha fazlasını isteyebilirsin.
Her ikisine de izin verilir.
10. İnsanlar sizin duygusal durumunuzu yansıtır.
Etrafınızdaki insanların tepkileri, genellikle sizin içsel durumunuzun bir aynasıdır. Unutmayın ki, sakinliğiniz başkalarını düzenler; yani, siz huzurlu ve dingin olduğunuzda, bu haliniz çevrenizdeki insanlara da yansır ve onların da sakinleşmesine yardımcı olur. Ancak bunun tersi de doğrudur: kaosunuz da öyle. Eğer siz gergin veya karmaşa içindeyseniz, bu enerji de etrafınıza yayılır ve ortamı olumsuz etkiler.
Bunun temel nedeni, insan sinir sistemlerinin senkronize olmasıdır. Duygular, sadece kelimelerle veya hareketlerle değil, enerji yoluyla da bulaşır. Bu nedenle, bir ortamda lider konumdaysanız veya sadece başkalarıyla etkileşim halindeyseniz, güvenle liderlik edin. Gönderdiğiniz enerji bulaşıcıdır; bu yüzden, çevrenize iyiyi gönderin. Pozitif ve dengeli bir enerji yaydığınızda, insanlar da bu olumlu durumu yansıtacak ve etkileşimleriniz daha yapıcı olacaktır.
Özetle:
Sakinliğiniz başkalarını düzenler.
Kaosunuz da öyle.
Sinir sistemleri senkronize olur.
Güvenle liderlik edin.
Enerji bulaşıcıdır
iyiyi gönderin.
11. Çocukluk örüntüleri yetişkin alışkanlıklarını belirler.
ocukluk döneminde yaşadığımız deneyimler, farkında olmadan bugünkü davranış kalıplarımızın ve alışkanlıklarımızın temelini oluşturur. Öyle ki, beynimiz ve bedenimiz için “normal” hissettireni tekrarlıyoruz, çoğu zaman bu durum acıtsa bile. Bu durum, çocuklukta edinilen travmatik veya işlevsiz deneyimlerin, yetişkinlikte de benzer senaryoları tekrar etmemize yol açan derin kökler salmasından kaynaklanır.
Ancak bu bir kader değildir. Farkındalık, bu döngüyü kırmanın anahtarıdır. Geçmişteki yaşanmışlıkların ve öğrenilmiş davranışların farkına varmak, bizi otomatikten çıkarır. Unutmayın, siz geçmişin değilsiniz. Siz, geçmişte yaşananların bir toplamı olsanız da, aynı zamanda kendinizi yeniden yaratma gücüne sahipsiniz. Her an, siz bir sonraki seçeneğinizsiniz. Çocuklukta oluşan bu örüntülerin bilincine vararak, eski alışkanlıkların yerine daha sağlıklı ve yapıcı seçimler yapabilir, böylece kendi geleceğinizi şekillendirebilirsiniz.
Özetle:
“Normal” hissettireni tekrarlıyoruz.
Acıtsa bile.
Farkındalık döngüyü kırar.
Sen geçmişin değilsin.
Sen bir sonraki seçeneğinsin.
12. Dikkat kontrol altındadır.
Hayatımızın yönü, dikkatimizi nereye odakladığımızla doğrudan ilişkilidir. Unutmayın ki, odak nereye giderse, hayat da onu takip eder. Bu nedenle, günümüzün dikkat dağıtıcılarla dolu dünyasında dikkatiniz için savaşın. Bilinçli olarak neye odaklanacağınızı seçmek, kendi gerçekliğinizi inşa etmenizin ilk adımıdır.
Çevrenizdeki gürültüyü en aza indirin. Bu, sadece fiziksel gürültüyü değil, aynı zamanda zihinsel dağınıklığı ve gereksiz bilgiyi de kapsar. Çünkü enerjinin aktığı yerde, gerçeklik büyür. Dikkatimiz ve enerjimiz bir şeye yöneldiğinde, o şey hayatımızda daha belirgin ve güçlü hale gelir. Kısacası, ne üzerinde durursanız, o olursunuz. Dikkatinizi bilinçli bir şekilde yönetmek, hayatınızın kontrolünü elinize almanın ve istediğiniz gerçekliği yaratmanın en etkili yoludur.
Özetle:
Odak nereye giderse, hayat da onu takip eder. – Dikkatiniz için savaşın.
Gürültüyü en aza indirin.
Enerjinin aktığı yerde, gerçeklik büyür.
Ne üzerinde durursanız, o olursunuz.
13. Her davranış, bağlam içerisinde anlam kazanır.
Birinin davranışını yargılamadan önce, kendinize şu soruyu sorun: Bunun ardında ne gibi bir acı var? Genellikle insanlar "kırık" veya sorunlu değildir; aslında, kendilerini bir şeylerden koruyorlardır. Kimi zaman agresif görünen, kimi zaman uzak duran davranışlar, çoğu zaman geçmişteki incinmişliklerin veya içsel korkuların birer yansımasıdır. Bu, kişinin kendisini güvende tutma çabasından başka bir şey değildir.
Bu anlayışla birlikte, şefkat bir süper güçtür. Başkalarının yaşadığı zorluklara karşı merhametli olmak, hem kendimize hem de çevremize daha yapıcı yaklaşmamızı sağlar. Merak da öyle. Bir davranışın ardındaki motivasyonu, kişinin bağlamını ve hikayesini merak etmek, yargılamanın ötesine geçerek derinlemesine bir anlayış geliştirmenize olanak tanır. Her davranışın bir nedeni olduğunu ve bu nedenin genellikle acı veya korunma ihtiyacı olduğunu unutmamak, insanları daha doğru anlamamızı ve onlarla daha anlamlı bağlar kurmamızı sağlar.
Özetle:
Yargılamadan önce düşünün: Bunun ardında ne gibi bir acı var?
İnsanlar kırık değil.
Koruyorlar.
Şefkat bir süper güçtür.
Merak da öyle.
14. Kimlik akışkandır, sabit değildir.
Çoğu zaman, kendimize ve yeteneklerimize dair katı tanımlamalara saplanırız. Ancak unutmayın ki, özellikler değişebilir. "Ben bu konuda kötüyüm" gibi düşünceler yerine, "Ben X'te kötü değilsiniz, sadece onu henüz eğitmediniz" demeyi deneyin. Bu bakış açısı, bir alandaki mevcut performansınızın kimliğinizin bir parçası olmadığını, aksine geliştirilebilir bir beceri olduğunu vurgular.
Zihninizde kendinize anlattığınız hikayeyi kafanızda yeniden yazın. Geçmişteki başarısızlıkların veya eksikliklerin sizi tanımlamasına izin vermeyin. Kendinize dair yeni ve güçlendirici bir anlatı oluşturmak, değişimin başlangıcıdır. Çünkü büyüme sizin doğanızdır. İnsan olarak sürekli öğrenme ve gelişme potansiyeline sahibiz. Kimliğimiz sabit bir etiket değil, hayat boyu süren bir değişim ve dönüşüm sürecidir. Bu akışkanlığı kabul etmek, kendimize daha fazla alan açmamızı ve potansiyelimizi gerçekleştirmemizi sağlar.
Özetle:
Özellikler değişebilir.
“X'te kötü” değilsiniz
Sadece onu henüz eğitmediniz.
Hikayeyi kafanızda yeniden yazın.
Büyüme sizin doğanızdır.
15. Beyniniz mantıktan değil, duygulardan öğrenir.
İnsan beyni, bilgiyi kuru gerçekler ve istatistikler yerine, hikayelerle ve duygusal bağlamla çok daha iyi işler. Bu yüzden, hikayeler her yerde elektronik tabloları yener. Sadece mantıksal argümanlar sunmak yerine, bir konuyu duygusal bir anlatıyla sunmak, beynin daha derinlemesine öğrenmesini ve hatırlamasını sağlar.
.
Gerçek öğrenme, hissetmekle güçlenir. Duygusal bir tepki uyandıran bilgiler, beynin farklı bölgelerini aktive ederek daha kalıcı izler bırakır. Akılda kalıcı bir şey mi istiyorsunuz? Duygusal hale getirin. Bir bilginin veya deneyimin duyguyla harmanlanması, onu unutulmaz kılar. Bu nedenle, önce hissedin, sonra anlayın. Duygusal tepki, bilişsel süreçlerden önce gelir ve anlama yolunu açar. Çünkü beyniniz anlamı sever ve anlam, genellikle duygusal bağlam içinde oluşur. Duygusal olarak bağ kurduğumuz her şey, beynimiz tarafından öncelikli olarak işlenir ve kalıcı hale gelir.
Özetle:
Hikayeler her yerde elektronik tabloları yener.
Hissetmek öğrenmeyi güçlendirir.
Akılda kalıcı bir şey mi istiyorsunuz? Duygusal hale getirin.
Önce hissedin. Sonra anlayın.
Beyniniz anlamı sever.
16. Dinlenmek bir ödül değildir.
Modern dünyada dinlenmek, genellikle ancak çok çalıştığımızda hak ettiğimiz bir "ödül" olarak görülür. Ancak bu yanılgıdan kurtulmalıyız: hiçbir şey yapmadığınız için suçluluk duymayı bırakın. Dinlenmek, tembellik değil, aksine akıllıca bir tercihtir.
Beyninizin ve genel olarak tüm sisteminizin verimli bir şekilde çalışabilmesi, bilgiyi işleyebilmesi ve kendini onarabilmesi için dinlenmeye ihtiyacı vardır. Bu, bedensel ve zihinsel sağlığınızın temel bir parçasıdır. Bu nedenle, dinlenirken suçluluk değil, iyileşmeyle uğraşın. Kendinizi iyi hissetmek ve zihninizi tazelemek için dinlenmenin önemini kavrayın. Unutmayın, dinlenme sürecin bir parçasıdır, getirisi değil. Performansınızın ve refahınızın ayrılmaz bir öğesi olarak dinlenmeyi hayatınıza dahil etmek, daha dengeli ve üretken bir yaşam sürmenizi sağlar.
Özetle:
Hiçbir şey yapmadığınız için suçluluk duymayı bırakın.
Akıllıca.
Beyninizin işlemesi için dinlenmeye ihtiyacı vardır.
Suçluluk değil, iyileşmeyle uğraşın.
Dinlenme sürecin bir parçasıdır, getirisi değil.
17. Tekrar gerçekliği yeniden şekillendirir.
İnsan beyni, duyduğu ve deneyimlediği şeyleri içselleştirmeye eğilimlidir; öyle ki, beyniniz en çok duyduğuna inanır. Bu güçlü prensip, kendi gerçekliğimizi nasıl inşa ettiğimizin temelini oluşturur. Bu yüzden, neye inanmak istiyorsanız onu söyleyin veya düşünün ve bunu sık sık yapın. Bu, sadece olumlu düşünmekten ibaret değildir; aynı zamanda kendinize dair inançlarınızı ve dünyaya bakış açınızı bilinçli bir şekilde yeniden programlamak anlamına gelir.
Zihninizi, tıpkı bir kası çalıştırır gibi yeniden yapılandırın. Tıpkı düzenli egzersizle kasların güçlenmesi gibi, bilinçli tekrarlar ve odaklanmış düşüncelerle zihninizin yapısını ve işleyişini değiştirebilirsiniz. Unutmayın, girdi eşittir kimlik. Zihninize ne tür bilgiler ve düşüncelerle beslerseniz, zamanla o şeye dönüşürsünüz. Tekrarın gücüyle, olumsuz kalıpları kırabilir ve istediğiniz gerçekliği kendiniz için yaratabilirsiniz.
Özetle:
Beyniniz en çok duyduğuna inanır.
İnanmak istediğinizi söyleyin/düşünün.
Sık sık.
Zihninizi bir kası çalıştırır gibi yeniden yapılandırın.
Girdi = kimlik.
18. Sınırlar duvar değildir. Onlar köprüdür.
Sınırlar genellikle ilişkilere mesafe koyan veya onları engelleyen unsurlar olarak yanlış anlaşılır. Ancak gerçek şu ki, sınırlar ilişkileri yok etmezler, aksine korurlar. Tıpkı bir köprünün iki yakayı güvenle birleştirmesi gibi, sağlıklı sınırlar da ilişkilerin sağlam ve saygılı bir zemin üzerinde ilerlemesini sağlar.
Unutmayın, insanlara sana nasıl davranmaları gerektiğini sen öğretirsin. Sınırlar, bu öğretimin en önemli parçasıdır. Kendi değerlerinizi ve ihtiyaçlarınızı ifade etmek, başkalarının size nasıl yaklaşacağını belirler. Bir sınır koymak, her zaman fiziksel bir mesafe anlamına gelmez. Bazen bu, bir sohbetin yönünü değiştirmek, bir talebi nazikçe reddetmek veya kendi duygusal alanınızı korumak anlamına gelebilir.
Bir sınır koyduğunuzda hissettiğiniz suçluluk duygusu, yanıldığınızın kanıtı değildir. Bu, genellikle başkalarının beklentileri veya kendi alışkın olduğunuz kalıplarla çeliştiğinizde ortaya çıkan bir tepkidir. Önemli olan, sınırınızı korumanızdır. Sağlıklı sınırlar, hem sizin hem de karşınızdaki kişinin iyiliği için atılan adımlardır; onlar ilişkileri koparan duvarlar değil, daha derin ve anlamlı bağlar kurmamızı sağlayan köprülerdir.
Özetle:
İlişkileri yok etmezler, korurlar.
İnsanlara sana nasıl davranmaları gerektiğini sen öğretirsin.
Mesafe, mesafe anlamına gelmez.
Suçluluk duygusu, yanıldığının kanıtı değildir.
Sınırını koru.
19. Merak, yargılamaktan daha çok iyileştirir.
Hayatımızda karşılaştığımız durumları veya insanların davranışlarını değerlendirirken, sadece ne olduğunu değil, neden olduğunu da sorun. Yüzeydeki sonuçlara odaklanmak yerine, daha derine inerek sadece sonuçları değil, nedenleri de arayın. Bu meraklı yaklaşım, otomatik yargılamaların önüne geçer.
Unutmayın ki merak, savunmacılığı ortadan kaldırır. Hem kendimize hem de başkalarına karşı yargılayıcı olduğumuzda, savunmaya geçeriz ve öğrenme kapılarını kapatırız. Oysa merak, bizi açık ve öğrenmeye istekli bir hale getirir. Dinlediğinizde büyürsünüz; bu, sadece başkalarını değil, özellikle de kendinizi dinlemek için de geçerlidir. İçsel nedenlerinizi ve motivasyonlarınızı merak etmek, kendinizi daha iyi anlamanızı ve böylece daha sağlıklı bir şekilde iyileşmenizi sağlar. Yargılamak yerine merak etmek, hem bireysel hem de ilişkisel düzeyde derinleşim bir şifanın kapılarını aralar.
Özetle:
Sadece ne olduğunu değil, neden olduğunu da sorun.
Sadece sonuçları değil, nedenleri de arayın.
Merak, savunmacılığı ortadan kaldırır.
Dinlediğinizde büyürsünüz.
Özellikle de kendinizi.
20. Sen kırık değilsin. Sen oluşuyorsun.
İyileşme süreci, genellikle beklendiği gibi düz bir çizgi değildir; inişleri ve çıkışları, duraklamaları ve geri adımları içerebilir. Bu yüzden, kendinizi kötü hissettiğinizde veya ilerleyemediğinizi düşündüğünüzde, geride değilsin unutmayın. Aslında, her adımda, her deneyimde kendin olmayı öğreniyorsun. Bu bir varış noktası değil, sürekli bir keşif ve kendini bulma yolculuğudur.
Karşılaştığınız zorluklar veya hatalar, bir başarısızlık değildir; aksine, her biri öğrenme fırsatıdır. Her tökezleyiş, sizi bir sonraki adıma hazırlayan değerli bir ders olabilir. Çoğu zaman fark etmesek de, aslında düşündüğünden daha iyi gidiyorsun. Kendine nazik olmak ve bu sürecin doğal bir parçası olduğunu kabul etmek, iyileşme ve oluşum yolculuğunda ilerlemen için en güçlü yaklaşımdır.
Özetle:
Şifa düz bir çizgi değildir.
Geride değilsin.
Kendin olmayı öğreniyorsun.
Başarısız olmuyorsun. Öğreniyorsun.
Düşündüğünden daha iyi gidiyorsun.
Yukarıda bahsedilen ilkeler, yalnızca popüler psikoloji hileleri değil, araştırma ve deneyimle desteklenen gerçeklerdir. Bu prensiplerin hepsinde ustalaşmak zorunda değilsiniz. Önemli olan, sizin için en mantıklı olanı fark etmenizdir.
Bu bilgiyi sadece okumakla kalmayın; deneyin ve yaşayın. Çünkü psikoloji, sadece kalın kitaplarda veya karmaşık teorilerde saklı değildir. Gerçek psikoloji, kendinize nasıl göründüğünüzde, kendinizle nasıl konuştuğunuzda ve içsel dünyanızla nasıl bir ilişki kurduğunuzdadır. Bu ilkeleri hayatınıza dahil ederek, kendi zihinsel ve duygusal refahınız üzerinde somut bir etki yaratabilirsiniz.
Beyninizin sizinle birlikte çalışmasına izin verin .
Bunu başarabilirsiniz.
by Thomas Oppong
Comments