top of page

Blog Posts

Mutlu İnsanların Yapmadığı 4 Şey

Bu kötü alışkanlıkları bırakın ve mutluluğunuzun gülümsemesine izin verin... Bir psikolog olarak bana zaman zaman şu tarz sorular sorulur: Gün boyu insanların sorunlarını dinlemek bir süre sonra bunaltıcı gelmiyor mu?

Dürüst olmak gerekirse, gerçekten hayır. İşte nedeni:


“İnsanları mutsuz eden şeyleri dikkatle gözlemleyerek nasıl mutlu olunacağı konusunda bir çok şey öğrenebilirsiniz.”

Son 5 yıl içinde bir terapist olarak mutsuz olan insanlarla karşılıklı olarak gerçekleştirdiğim terapi seaslarında yaklaşık 6.250 saat zaman harcadığımı tahmin ediyorum. Ben bir Sigmund Freud değilim elbette. Ancak bu kadar süre içinde edindiğim bir çok veriyle de bazı sonuçlara ulaştığımı söylemek çok iddialı olmasa gerek.


Özellikle mutsuz insanların, takılıp kalma eğiliminde olduğu bir dizi alışkanlık vardır, fakat bu alışkanlıklar mutlu insanlar arasında pek yoktur. Tabii ki, genellikle kronik mutsuzluğun biyolojik ve çevresel nedenleri de vardır. Fakat bir psikolog olarak benim işim, öncelikle hem duygusal acıları en aza indirmek hem de mutluluğa yol açan davranışları arayıp, bulmaktır.


Aşağıda mutsuz insanların sıkışıp kaldığı dört alışkanlık var. Eğer daha mutlu olmak istiyorsanız, bunları hayatınızdan çıkarın; ki bu mutluluğa giden yol için iyi bir başlangıç olabilir.

 

1| Kontrol Edemediğiniz Şeyler İçin Endişelenmek

Sürekli olarak geleceğiniz için endişeleniyor ve geçmişinizde takılı kalıyorsanız asla mutlu olamazsınız.


İnsanoğlu çevresini kontrol etmek üzere kodlanmıştır. Bu nedenle, etki ve gücü neredeyse hiçbir şeyi istemediği kadar arzu eder. Ve bunun iyi bir nedeni de vardır; zira bu, sadece atalarımızın genleri ile nesiller boyu aktarılarak hayatta kalmamızı sağlamakla kalmadı, aynı zamanda türlerimizin gelişmesini ve inanılmaz derecece ucsuz bucaksız mesafelere erişmesini sağladı. Çocuk felcini tedavi etmekten, bir insanı aya göndermeye kadar, kodlandığımız kontrol etme güdüsü güçlü bir ilerleme aracı olarak her zaman işlevini sürdürdü.


Ne yazık ki, her koşulda bu böyle değil…


Kontrol edemediğimiz şeyleri kontrol etmeye çalışmak ise, bir ilerlemeye değil, aksine bir gerilemeye davetiye çıkarır.


Hayatımızın belirli yönlerini kontrol etmek konusunda ne kadar iyi olursak olalım, her zaman kontrolümüz dışında vuku bulacak umutsuz durumlar muhakkak olacaktır; ki açıkçası, geçmişi kontrol edemeyiz. Ve gelecek üzerinde etkimiz olsa da, inanmak istediğimizden çok daha az tahmin edilebilir veya kesinliktedir.


Öyleyse çok fazla strese, endişeye ve mutsuzluğa yol açsa da, neden gelecek hakkında endişelenmek ve geçmişe takılı kalmak için bu kadar zaman harcıyoruz?


“Endişe kontrol yanılsamasına neden olur”

Gelecek hakkında endişe duyduğumuzda, aslında gerçek bir sorunun var olduğunu ve çözdüğümüzü veya planlamalar yaparak o sorunu aştığımızı düşünürüz. Aslında, endişelenmek ve gerçek sorunu çözmek arasındaki tek fark, endişelemenin üretken olmamasıdır.


Ama yine de bunu yapıyoruz çünkü endişelenmek, açıkçası duygularımızı yanıltıyor; zira sanki bir şeyler yapıyormuşuz gibi hissettiriyor bize, sanki biraz kontrol edebiliyormuşuz gibi…


Ne yazık ki, bu ayrıca derin bir stres ve anksiyete duygusuna yol açıyor. Ve tüm bağımlılıklarda olduğu gibi, endişelenmenin meydana getirdiği yan etkilerde hiçbir fayda sağlamıyor.


Endişelenme alışkanlığını bırakmak zordur elbette:


  • Kontrol etmek istediğinizde, endişe duygusuna katlanmaya istekli olmalısınız.

  • Emin olmak için bir şeyleri öğrenmek istediğinizde, belirsizlik içinde yaşamaya istekli olmalısınız.

  • Kötü şeylerin olacağını ve genellikle bu konuda yapabileceğiniz çok fazla bir şey olmadığını kabul etmeye istekli olmalısınız.


Evet, hayatta korkutucu ve kötü şeyler var. Ve eğer yapabiliyorsak, onlara doğru adımlar atabilmeliyiz. Ancak kontrol eksikliğimiz konusunda inkar etmekte ısrarcıysak, kendimizi kronik mutsuzluğun girdabına kaptırıyoruz demektir.


İyi haber şu ki, kendinizi sürekli endişe ile ezmeyi bıraktığınızda, hayal bile edemeyeceğiniz bir iç huzur seviyesine ulaşabilir ve sakinleşebilirsiniz.


Şu bir kaç küçük adım ile başlayabilirsiniz:


  • Kıyıda köşede küçük bir parça endişe bırakınız.

  • Geçmiş hataların hatıraları üzerinde durmaya direniniz.

  • Mümkün olduğunca şimdiki zamanda yaşamaya çalışınız.


Biraz endişeye veya belirsizliğe tahammül edebileceğinizi ve doğuştan gelen mutluluğunuzun gülümsemeye başlayacağını kendinize kanıtlayın.


“Endişe sallanan bir sandalye gibidir: Yapmanız gereken bir şeyler verir size sanki, ama sizi hiçbir yere götürmez.” Erma Bombeck
 

2| Hatalardan Sonra Kendinizi Yargılamak

Kendinizi sürekli yargılyarak mutlu olmak gerçekten zordur. Kendilerini sürekli eleştiren ve yargılayan birileriyle terapi seansları gerçekleştirdiğim zamanlar, onlara özellikle şunu hatırlatmak isterim:


Başkalarına karşı,sanki kendinizle konuşur gibi konuşsaydınız, emin olun sıfır arkadaşınız olurdu, pek bir işte bulamazdınız ve muhtemelen de bir hapishane hücresinde sadece kendinizle konuşuyor olurdunuz.

Yani, bir takım hatalar yaparken diğer insanlara karşı mükemmel bir seviyede şefkatli, destekleyici ve anlayışlı olabilmemiz gerçekten çok şaşırtıcı, değil mi? Ama kendimizle başbaşa kaldığımız anda, hemen engizisyon mahkemesinde buluruz kendimizi.


İşte bunu anlamanın başka bir yolu:


  • Tüm gün ve her gün, size hakaret ve eleştirilerden başka bir şey yapmayan, kötü huylu bir cüce tarafından takip edildiğinizi varsayalım. Ne yaparsanız yapın — büyük, küçük, kasıtlı, kazara — size bağırıyor ve ne kadar korkunç bir insan olduğunuzu söylüyor.

  • Şimdi, bu küçük cücenin söylediği her şeyin tamamen yanlış olduğunu ve hiç bir kelimesine inanmamanız ya da size ulaşmasına izin vermemeniz gerektiğini söylememize rağmen, onunla birkaç saat, birkaç hafta veya birkaç yıl vakit geçirdikten sonra nasıl hissedeceğinizi bir düşünün?

  • Evet, kendinizi kötü hisseceksiniz eminim! Ve başınıza gelen gerçekten iyi şeyler bile, sizi mutlu etmeyecektir, zira sürekli olarak eleştirilme, yargılanma ve olumsuzluklar ile boğuşuyorsunuzdur.


Pek çok insan kendine bunu yapıyor maalesef!


Mutsuz insanların girdiği en kötü alışkanlıklardan biri, olumsuz bir şekilde kendi kendine konuşmaktır. İç diyalogları eleştiri, kendini yargılama ve kınamalardan başka bir şey değildir. Ve sonuç olarak, sürekli kendileri hakkında kötü hissederler.


Peki hatalarımızdan dolayı neden kendimize bu kadar kötü davranıyoruz?

En yaygın nedenlerden biri, kendimizi iyi bir noktaya taşımaya ve başarılı olmaya motive etmek için eleştirel, yargılayıcı bir şekilde kendi kendine konuşmaya ihtiyacımız olduğuna inandırıyoruz. Ben buna “Delici Çavuş Motivasyonu Teorisi” diyorum.


Ne yazık ki, birçok insan bu inancından asla vazgeçemiyor. Tabii ki, bu çok saçma. Zira başarılı insanlar, kendileriyle olumsuz konuşmalarına rağmen başarılı olurlar, çünkü bu doğru değil.


Ancak, bu konudaki inancımızı değiştirmenin tek yolu da; hatalar yapsak da kendimize karşı nazik ve şefkatli olmanın daha uygun olduğuna inanmamıza izin vermek ve bunu kanıtlamaktır.


Bir dahaki sefere küçük bir hata yaptığınızda, kendinize şu soruyu sorun: Aynı hatayı yapan bir arkadaşıma ne söylerdim? İşte bunu kendinize söyleyin. Bunun için, başka bir altın kural da: Kendinize iyi bir arkadaş gibi davranın.


Kendi kendini yargılama alışkanlığını bırakın, ki sadece çok daha mutlu olmakla kalmayın, aynı zamanda daha üretken olacağınızı görün!


“Hayatınızda size sizin gibi davranan biri olsaydı, emin olun çok daha uzun zaman önce ondan kurtulmuştunuz.” Cheri Huber
 

3| Beklentilere Bağlı Kalmak

Endişelenmenin, geçmişimiz ve geleceğimiz üzerindeki kontrol yanılsamasına nasıl neden olduğuna benzer şekilde, yüksek beklentiler de kontrol ve diğer insanlar üzerinde etki yanılsamasına neden olur.


Tabii ki, muhtemelen bu şekilde düşünmüyorsunuz. Hepimiz, yüksek beklentilere sahip olmanın iyi bir şey olduğuna ikna etmek isteriz kendimizi, çünkü olgunlaşmaya ve daha büyük ve daha iyi şeylere doğru çabalamaya teşvik ettiğini düşünürüz.


İstediğiniz gibi düşünün, ancak temel dinamik hala kontrol etme dürtüsüdür: Aklınızda başka birinin nasıl yaşaması gerektiği konusunda bir fikriniz vardır. Ve beklentileriniz, o noktaya erişmelerine yardım ediyormuş gibi hissetmenizin bir çeşit yoludur.


Ama şunu fark etmelisiniz: Beklentiler gerçekten sizinle ilgilidir, diğer kişi ile değil. Onları daha az çaresiz ve daha fazla kontrol altında tutma hissiniz ile ilgilidir.


Kendinizi motive eden şeylere dikkatlice bakınca beklentilerinizi kontrol etmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu göreceksiniz. Tabii ki, beklentileriniz iyi bir yerden geliyor ise.


Hayatımızdaki en değerli insanları önemseriz ve onlar için en iyisini isteriz. Onların mücadele ettiğini ve acı çektiğini görmek ise, anlaşılır derecede acı vericidir


Ancak kafamızda diğer insanların ne yapması gerektiği konusunda hikayeler oluşturmak ve daha sonra bu mükemmel seviyede kurguladığımız hikayeye göre yaşayamadıklarını görüp, hayal kırıklığına uğramamız çok daha büyük bir hayal kırıklığının kapısını aralar.


Sorun şu ki, aslında daha iyisi için bile, diğer insanları kontrol edemeyiz. Bu, yüksek beklentilere ve bunun sonucu olarak ciddi hayal kırıklıklarına ve bu hayal kırıklıklarının sürekli bir kısır döngüsü içinde çok daha büyük bir hayal kırıklığına maruz kalacağımız anlamına gelir.


Ve sonunda, tüm bu tarz kontrol girişimlerimiz hayatımızdaki diğer insanlar tarafından hissedilmeye başlar ve bu da onları kırar. Bunun yeterince uzun sürmesine izin verseniz dahi, inadına beklentilerinize aykırı hareket edebilirler!


İşte sizin için bir meydan okuma: Bir ay boyunca, hayatınızdan her beklentiyi çıkarın ve ne olacağını görün.


İnsanlar için beklentiler yaratmak yerine, sadece onlar için orada olmayı deneyin:


  • Gelecekteki başarıları hakkında hayal kurmak yerine, başarısızlıklarına karşı empatik olun.

  • Onlardan mükemmel olmalarını talep etmek yerine, kötü davranışlar için gerçek sınırlar ve sonuçlar belirleyin.

  • Onlarla diledikleri yerden ziyade, oldukları yerde tanışın.


Elbette, umut etmek için beklenti içinde olun. Ama yüksek beklentilerinizi bir kenara bırakın. Bu şekilde çok daha mutlu olacaksınız emin olun. Ve hayatınızdaki diğer herkes de…

 

4| Değerlerinizi Ertelemek

Kronik olarak mutsuz insanların en yaygın özelliklerinden biri, yapmak istedikleri şeyleri hiçbir zaman yapmamalarıdır:


  • Daha fazla egzersiz yapmaya başlamak istediklerini söylerler, ancak her zaman Netflix veya video oyunları gibi meşguliyetler ile dikkat dağınıklığı yaşarlar. Sonuçta düzenli egzersiz yapamazlar.

  • Ailenin en önemli değer olduğunu söylerler, ancak rutin olarak ofiste uzun saatler çalışır ve hafta sonları da seyahat ederler. Sonuçta ailelerine yeterince vakit ayıramazlar.

  • Bir şeyler yazmak konusunda tutkulu olduklarını söylerler, ama asla oturup çok fazla bir şeyler yazamazlar.


Tabii ki hepimiz dikkat dağınıklığı yaşıyoruz zaman zaman. Hepimiz dürtülerimizin zaman zaman hedeflerimizin önüne geçmesine izin veriyoruz. Hepimiz şuan yapmanın daha iyi olacağını bilmemize rağmen, işlerimizi öteliyoruz. Başka bir deyişle, hepimiz bir şeyleri erteliyoruz.


Fakat erteleme hayatımızda tutarlı sürdürdüğümüz bir model haline geldiğinde, yani alışkanlık edinerek bir şeylere değer verdiğimizi ama asla bunun için zaman ayırmadığımızı söylediğimizde bu daha derin sorunlar yaşayacağımızın bir işaretidir, ki bunlardan biri varki çok hassas ve güçlüdür: Değerlerden ziyade, yaşam temelli duygular yaşamamız.


Büyük ölçüde kendi mesleğime borçluyum bunu, duygusal insanların yaşamlarının amacı açısından nasıl bir düşünme moduna sahip olduklarına hakimim. Çok gençken bizlere, duyduğumuz her şey konusunda kendimize karşı dürüst olmamız, tutkularımızın peşinden koşmamız ve iç sesimizi dinlememiz gerektiği söylendiğinde, aslında insanların her şeyden önce nasıl hissettiğine öncelik vermemiz gerektiği öğretilirdi.


Ve kendimizi iyi hissetmeyi arzu etmemiz yanlış bir şey olmasa da, nasıl hissettiğimiz konusunda genellikle değerlerimizle ve en yüksek beklentilerimizle doğrudan çelişiriz:


  • İyi hissetme arsuzu, hedeflediğimiz kiloyu vermek yerine, ikinci bir tatlı takviyesi yapmak anlamına gelir.

  • İyi hissetme arzusu, spor salonunda bir buçuk saat egzersiz yapmak yerine, Netflix’te bir buçuk saat film izlemek anlamına gelir.

  • İyi hissetme arzusu, eşimizle kavga ederken daha erdemli davranarak susmak yerine, son sözü söylemek anlamına gelir.


Özetle iyi hissetme arzusu çoğu zaman hayattaki en önemli şeylerle çelişir.


Öte yandan, değerlerin peşinden koşmak, gerçekten hayatımıza anlam kazandıran ve uzun vadeli mutluluğun yoludur:

  • Her zaman hayalini kurduğunuz romanı yazmak için her sabah 30 dakika erken uyanmak.

  • Marketten sadece sağlıklı yiyecek satın almak ve sağlıklı kilo vermek.

  • İşten sonra bitkin olsanız bile, kaydolduğunuz gitar kursuna katılmakta sadık kalmak.

Duygularımız elbette düşmanlarımız değildir, lakin genellikle dikkat dağıtıcıdırlar. Ve bizi sürekli olarak hayattaki en önemli şeylerden; örneğin değerlerimiz ve beklentilerimizden saptırdıkları için mutsuz olma eğilimindeyizdir.


Öte yandan, en önemli değerlerinizin ne olduğunu açıklığa kavuşturmak ve daha sonra bunlara öncelik vermek için bilinçli bir çaba göstermeye başlayabilirseniz, mutluluk da devamında gelip sizi bulacaktır…


“Yaşamak için bir nedeni olan kişi, neredeyse her şeye katlanabilir.” Friedrich Nietzsche

Özetle

Mutluluk genellikle daha çok değil, daha az yaptığımız şeylerle ilgilidir. Ve şu 4 kötü alışkanlığı hayatınızdan çıkarın ve mutluluğunuzun gülümsemesine izin verin:

  • Kontrol edemediğiniz şeyler konusunda endişelenmeyi bırakın.

  • Hatalardan sonra kendinizi yargılanmayı bırakın.

  • Yüksek beklentileri bırakın.

  • Duygulara göre değerlere daha öncelik verin.


 

Destek olmak için bana bir kahve ısmarlayabilirsiniz :) ve E-Posta Bültenimize de üye olabilirsiniz…

Recent Posts

See All
  • Beyaz LinkedIn Simge
  • Beyaz Facebook Simge
  • Beyaz Heyecan Simge

BU İÇERİĞE EMOJİ İLE TEPKİ VER

bottom of page