top of page

Blog Posts

Günü Geldiğinde Canavarlar Bir Şekilde Hayatınıza Girecek

Peki Onları Nasıl Yeneceğiz?

“The Monsters Will Come in Your Life: Here’s How to Vanquish Them” by John P. Weiss

Henüz on yaşındayken arka bahçeden bir şey yatak odamın camına vurdu. Gece yarısıydı ve beni uyandırdı. Yataktan fırladım adeta, koridordan ebeveynimin yatak odasına koştum ve babamın omuzlarını sarstım.


“Baba! Yatak odamın dışında bir şey var! Pencereye vurdu!”

Babam, gözlerini kısarak bana baktı ve “Ah Johnny, muhtemelen bu sadece bir rüyadır” dedi. Yataktan sürünerek indi ve beni koridordan yatak odama geri götürdü.


“Korkunun tadı paslı bir bıçak gibidir ve onun evinize girmesine asla izin vermeyin.” John Cheever

Babam yatak örtülerimi açtı ve uyumamı söyledi. Beni yatırmak için eğildi. İşte tam da o an yatak odamın camına ikinci vuruş gerçekleşti.


 

Böyle bir atmosferde yaşıyorum

photo by Partha Narasimhan

California’nın tepelerinde Los Gatos adında bir kasabada yaşıyorduk o zamanlar, ve etrafımız çoğunlukla meşe ağaçları ve ormanlarla çevriliydi. Geyikler, rakunlar ve çeşitli vahşi hayvanlar evimizin zaman zaman ziyaretçileriydi.


Ama camlara vurmamışlardı hiç.


Babam el fenerini ve II. Dünya Savaşından kalma Colt M1911 yarı otomatik tabancasını alarak hızla tepki gösterdi hemen, sesi duyar duymaz. Annemin tüm kargaşadan irkilip uyandığını hatırlıyorum hayal meyal.


“Neler oluyor John?” diye sordu babama.


“İçeride kalın, sanırım arka bahçede biri var,” diye cevap verdi ona.


Geriye dönüp baktığında babamın polisi araması ve içeride kalması gerekirdi ama o güçlü bir kişiliğe sahip eski bir Birleşik Devletler Denizcisiydi. İçgüdüsü durumla hemen yüzleşmek istemesini söylüyordu sanırım.


Babam, arka bahçedeki herkesi şaşırtarak garajımızın yan kapısından hızla dışarıya fırladı.


Annem ve ben, babamın el fenerinin ışık akışını takip ederek yatak odasının penceresinden baktık. Birkaç dakika sonra babam eve geri döndü.


Babam bize “Hiçbir şey yoktu” dedi ve ekledi, “Bütün evin çevresini dolaştım. Pencerenizin altındaki çamurda ayakkabı izi bile yok.”


“Hayat huşu, zarafet, gerçek, gizem ve merakla doludur. Ben böyle bir atmosferde yaşıyorum.” Dion DiMucci

“Peki Johnny’nin camına ne çarptı?” diye sordu annem.


“Bilmiyorum.” babamın söyleyebileceği tek şey buydu, ancak on yaşındaki bir çocuk için olay, canavarların ve hayaletlerin gerçek olması gerektiğini düşündürüyordu.


 

Çocuklar karanlıkta yürümekten korkar

by John P. Weiss

Zamanla ve olgunlaştıkça, canavarlara olan inancımı aştım ve korkularımı yendim. Açıklanamayan şeyler olabilir, diye bir sonuca vardım, tıpkı yatak odamın camına gizemli bir şekilde vurulması gibi.


Birkaç yıl ileri sardım zamanı ve artık yaz tatili için eve dönen bir üniversite öğrencisiydim. Çocukluğumun yatak odası 95 yaşındaki anneannem Mary tarafından işgal edildiği için üst kattaki misafir odasında kalıyordum.


Mary’nin sağlığı bozuldu ve artık odasında yalnız yaşayamıyordu, bu yüzden annem onunla ilgilenmeye başlamıştı


Eve döndüğüm ilk hafta Mary banyoda bayıldı. Annem onu kaldıramadı ve yardım için çığlık attı.

Babam ve ben Mary’yi yatak odasına taşıdık ve yatırdık. Babam elini tutarak yanına oturdu.


“Çocuklar karanlıkta kalmaktan nasıl korkuyorsa, erkekler de ölümden öyle korkar; ve masallar çocuklarda doğal korkuyu nasıl artırıyorsa, ölüm de böyledir.” Francis Bacon

Mary’ye nasıl olduğunu sordu ve o da hafifçe, “İyiyim” diyebildi. Hemen ardından gözleri değişmiş gibiydi. Uzak ve buğulu görünüyorlardı.


Babam Mary’nin nabzını kontrol etti. Sonra annemden ona küçük bir ayna getirmesini istedi, o da koştu, aldı ve geri geldi.


Babam aynayı Mary’nin ağzının önüne tuttu ama nefes belirtisi yoktu. o an çok garip hissetmiştim. Korkunçtu açıkçası. Sanki odada bir şeyler değişmişti o an.


Gerçek canavarla ilk karşılaşmamdı. Bir Frankenstein filminde ya da çocukluk kabusunda gördüğünüz türden bir canavar değildi, fakat ruhları alıp götüren türdeydi.


Yani “ölüm” olarak bilinen canavardı o.

 

Yaptığım her şey onun şerefineydi


Üniversite yıllarımdan sonra polislik mesleğine adım attım ve çok sayıda ölüme yakından şahit oldum. Çeşitli intiharlar, otomobil kazaları ve cinayet kurbanları… Say say bitmez…


Ama bu olaylarda ölüm canavarlarını hiç görmedim. Çünkü kişisel değillerdi. Ama aklımın bir köşesinde, gizlenen ölüm canavarlarını hissedebiliyordum bir şekilde.


Daha sonraki yıllarda babamın kalp sorunları oldu ve bypass ameliyatı olması gerekti ve bir gün kalp krizine yenik düşeceğinden hep korktum. Ama öyle olmadı.


Seksenlerinin ortalarında, babam bunama sisinin içine düştü. Sanırım zihnindeki bu puslu manzara canavarı için bir oyun alanıydı adeta artık. Canavarı hiç bir zaman tam olarak göremedim ama varlığını babamın kafası karışmış konuşmaları sırasında hissettim.


Sona doğru darülaceze aradık. Babam hâlâ hayattaydı ama sanki bir tür perili bir manzaraya karışıyor gibiydi. Çocukken pencereme görünmeyen bir şey vurduğunda hissettiğim o bıçaklama korkusu gibi bir şey beni korkutmuştu.


“Babamın kaybı her zaman acıtacak. Ama şimdi yaptığım her şey onun onuruna ve onun hayatını kutluyor.” Adrienne C. Moore

Babamın öldüğü gün onun yanındaydım, ellerini tutuyordum. Ona onu ne kadar sevdiğimi ve yorgunsa gidip uyumasını söylüyordum.


Babamın nefesi düzensiz ve yavaştı. Tıpkı ölmekte olan büyükannemde olduğu gibi, oda tuhaf hissettirdi bir an. Sanırım canavardı, görünmeyen ama umutla havada asılı duran şey.


Geç oluyordu. Babamla vedalaştım ve onu bakımevi hemşiresine bıraktım. Birkaç saat sonra babamın vefat ettiğini söylemek için beni aradı.


 

Bir ışık söndüğünde çok daha karanlıktır artık

Er ya da geç, canavarlar hayatınıza bir şekilde girecek. Genellikle bizleri test sürüşleriyle şartlandırırlar. Örneğin evcil hayvanlarımızın ölümleriyle.


Ama hiçbir şey sizi büyük karşılaşmalara hazırlamaz. Geçen Ocak ayıyda böyleydi. Bir kez daha, bir bakımevi ortamında kendimi bir ebeveynimin ellerini tutarken buldum.


“Bir ışık söndüğünde, çok daha karanlık olur.” John Steinbeck, The Winter of Our Discontent

89 yaşındaki annemin vücudunda yeterince Parkinson hastalığı vardı. Bükülmüş ve kırılgan vücudu bilinçsizdi ama hala nefes alıyordu. Darülaceze hemşiresi, işitmenin en son duyu olduğu konusunda bana güvence veriyordu.


Bu yüzden annemle konuştum. Ona, “Seni yakaladım. iyisin Seni seviyoruz. Şimdi dinlen.” dedim.

Canavarın ona da sahip olduğunu hissettim. Sonunda gitmesine izin vermek onun için çok zor olmuş olmalı. Canavara teslim oldu.


 

Nasıl yaşamayı seçiyoruz

by John P. Weiss

Ölüm denen bu canavarı nasıl yok edebiliriz? Bu kadar büyük, korkutucu ve nihai bir şeyle nasıl yüzleşebiliriz?


Cevap, nasıl yaşamayı seçtiğimizle başlıyor. Sevdiklerimiz için yaptığımız fedakarlıklarla. Onları nasıl önemsiyoruz mesela.


Anneme yaşlılık yılları boyunca ben baktım. Sonsuz doktor randevuları, market gezileri, Pazar ziyaretleri ve daha fazlası…


Tabii ki, anneme baktığım yıllar, profesyonel kariyerimin en yoğun yıllarından bazılarına denk geldi. Ve genç bir oğul yetiştiriyordum bir de.


Doğru olanı yapmak ve sevdikleriniz için fedakarlık yapmak çoğu zaman elverişsiz koşullarda gerçekleşmek durumundadır.

Ama anlaşma şudur:


Sevdiklerinize bakmak için yaptığınız yatırım, daha sonraki yaşamda canavarları ne kadar başarılı bir şekilde yeneceğinizle orantılıdır

Annemi kahvehane gezileriyle şaşırtmanın tüm anıları ve doktor ziyaretlerinde paylaştığımız kahkahalar beni ölüm canavarından korudu.


Ölüm canavarı beni birkaç kez ısırmış olabilir ama ölümcül bir şey değildi. Yaralar ve kayıplar kapanır zamanlar, ama aşk da öyle. Ve bulduğum aşk daha büyüktü. Ölüm canavarını gölgede bırakmıştı.


Ölüm canavarını yenmenin bir parçası da kabullenmektir. Ölümden nefret etmek sonucu değiştirmez ama sizi değiştirebilir.


“Canavarlarla savaşan kişi, bu süreçte canavara dönüşmemesine dikkat etmelidir. Ve bir uçuruma yeterince uzun süre bakarsanız, uçurum da geri size bakar.” Friedrich Nietzsche

Ölüm, sevdiğiniz birinin başına geldiğinde, savaşmak istemeyeceğiniz bir canavardır. Bunu yapmak acılı ve karanlık bir kalp getirebilir. Asla iyileşme olasılığınız yoktur.


Evet, kendiniz ve sevdikleriniz için hastalıklarla savaşın. En iyi doktorları arayın. Vücudunuza önem verin. Ama ölüm geldiğinde, keder yolunu da kabul edebilin.


Kaybı yanınızda taşıyın. Anılarda sevinin. Yaptığınız fedakarlıklar için şükredin. Ve hayatınızı yaşayın en önemlisi. Sevdiklerimiz ve kaybettiklerimiz mutlu olmamızı isterdi diye düşünün.

Bu şekilde canavarları yok edebilirsiniz. Onları etkisiz hale getirebilirsiniz.


Yaralar ve kayıplar kapanabilir, ancak aşk günün sonunda galip gelecektir. Ve aşk, evrendeki en büyük güçtür.

 

Ayrılmadan önce bir dakikanızı almak istiyorum…

Okuduğunuz için teşekkürler :)

Ben John P. Weiss. Karikatür çiziyorum, resim yapıyorum ve hayat hakkında makaleler yazıyorum. En son makalemi ve sanat çalışmalarımı görmeniz için ücretsiz e-posta bültenime buradan abone olabilirsiniz.


Sevgilerle,


22 views0 comments

Recent Posts

See All
  • Beyaz LinkedIn Simge
  • Beyaz Facebook Simge
  • Beyaz Heyecan Simge

BU İÇERİĞE EMOJİ İLE TEPKİ VER

bottom of page