
Geçmiş ile Gelecek Arasındaki Denge
- Hüseyin GÜZEL

- 12 hours ago
- 3 min read
Hayat ancak geriye doğru anlaşılabilir ve ancak ileriye doğru yaşanmalıdır… Lisede en sevdiğim derslerden biri tarihti. O kadar ki tarih öğretmeni olmayı dahi düşündüm. Bu açıdan düşünüldüğünde en sevdiğim alıntılardan birinin Danimarkalı Filozof Søren Kierkegaard’dan olması hiç de şaşırtıcı olmasa gerek:
“Hayat ancak geriye doğru anlaşılabilir, ve ancak ileriye doğru yaşanmalıdır.”
Yine de, aşırı derecede geleceğe odaklıyız. Zira sürekli geleceği hayal ediyoruz. Şimdiki zamanın tadını çıkarmak yerine, bir sonraki adımı planlamak için zaman harcıyoruz. Geçmişten gelen kavramları görmezden gelerek, onları alakasız ve eski moda kabul ederek, dikkatimizi yeni fikirlere ve yazılara odaklıyoruz.
Ancak moda döngülerinin (giyim, müzik veya diğer trendler) takipçisiyseniz, eski olan her şeyin eninde sonunda geri geldiğini de iyi biliyorsunuzdur. Eski kavramlar geri dönüştürülür ve yeni veya ‘yeniden keşfedilmiş’ gibi tekrar sunulur vitrinlerimizde. Eski fikirler bir şekilde düzeltilir ve yeniden şekillendirilir, ancak konseptin özüne pek dokunulmaz.
Charles Handy’nin bazı eserlerini okumak için geri döndüğümde bunu daha iyi anladım. Zira o, üretken bir yazardır ve son kitabını sadece iki yıl önce 87,4 yaşında iken yayınlandı.
Önceki kitapları “Elephant and the Flea (Fil ve Pire)", 2010 yılında, “The Empty Raincoat: Making Sense of the Future (Boş Yağmurluk: Geleceği Anlamak)", 2011 yılında yayımlandı.
Elephant and the Flea’da Handy, dev şirketler çağının sona erdiğini öngördü (henüz gerçekleşmiş bir şey değil tabi). Girişimcilik çağının burada yaptığına inanıyordu (ve evet, bu açıdan çok haklıydı). Portföyümüz hakkında düşünme şeklimizi değiştirmemiz için bizi teşvik etti (ve bununla, iş portföyümüzü ve kariyerimize nasıl yaklaştığımızı kastediyordu). Kitabında filler devlerdi ve pireler küçük veya bağımsız operatörlerdi. Handy pireleri yenilikçiler, yeni fikirlerin kaynağı olarak gördü. Fillerin bu şeyler için onlara ihtiyacı vardı ve bu nedenle aralarında simbiyotik bir ilişki vardı.
The Empty Raincoat (Boş Yağmurluk), kariyeriniz ve organizasyonunuz hakkında düşünmeniz üzerine meydan okuyor.
İşte kitabın ufak bir özeti:
Büyüleyici olan, paylaştığı kavramların kaçının bugün hala ‘yeni’ fikirler olarak konuşuluyor olmasıdır. Değişimin gerçekleştiğine dair harika bir hatırlatma, ancak çoğu zaman hayal ettiğimizden çok daha yavaş ilerler. Aynı şekilde, daha önce olanları her zaman kontrol etmek ve düşünmek için bir hatırlatma niteliğindedir.
Geçmişten öğreneceğimiz çok şey var. Geçmişe bakarak, kendiniz hakkında fikir edinebilirsiniz ve bir tür olarak kim olduğunuzu daha iyi anlayabilirsiniz. İyi (ve çok iyi olmayan) kararlar vermeyi inceleyebilir ve kararların bağlamını ve sonuçlarını daha iyi anlayabilirsiniz. Bir zamanlar uç noktada olan ve şimdi ana akım olan kavramların ve fikirlerin köklerini ortaya çıkarabilirsiniz.
Aynı zamanda, geçmiş kararlar hakkında kafa yormak için çok fazla zaman harcamak sağlıklı değildir ve geçmişe takılıp kalmak, mevcut ve gelecekteki fırsatları kaçırmanız anlamına da gelebilir. Statüko yanlılığı, olumsuz bir referans çerçevesi ve sabitleme ve doğrulama yanlılığı gibi diğer bilişsel önyargılar sizi ilerlemekten alıkoyabilir.
Daha önce de sorduğum gibi; geçmişi, bugünü ve geleceği dengelemekte saatiniz doğru zamanı gösteriyor mu?
Peki geçmişten ders çıkarırken dengeyi nasıl sağlayabilirsiniz?
Benimseyebileceğiniz faydalı bir süreç:
Bilmeniz gerekenleri belirleyin; ki kendinize hangi fikirleri araştırmanız veya hakkında daha fazla şey öğrenmeniz gerektiğini sorun. Hangi kavramı daha iyi anlamanız gerekiyor? Bilgi bankanızda ne eksik? Bu neden önemli?
Kaynakları araştırın ve arayın; ki geniş ve derine inin ve kullandığınız kaynaklar konusunda dikkatli olun. Güvenilirler mi? Herkesin varsayımları ve bir ideolojisi vardır ve yazarın bakış açısını iyi bilirseniz, böylece onların fikirlerini başkalarınınkiyle dengeleyebilirsiniz. Yalnızca katıldığınız fikirleri dinlerken veya okurken daha dikkatli olun. Meraklı olun ve katılmadığınız fikirleri araştırın ve kendinize ‘neden’ diye sorun. Hangi şeylere katılmıyorsunuz? Bu bakış açısı neden sizi rahatsız ediyor veya sinirlendiriyor? Sizin ve varsayımlarınız (ve yazarın veya içerik oluşturucunun varsayımları) hakkında ne diyor?
Verileri inceleyin ve içgörüleri belirleyin; neyin alakalı ve değerli olduğunu belirleyin. Yeni fikirlerin diğer bildiklerinizle nasıl bağlantı kurduğunu görün. Mevcut varsayımlara meydan okuyorlar mı yoksa mevcut bilgileri güçlendiriyorlar mı? Unutmayın, zaten bildiğiniz çok şey var ve beyninizin her şeyi tutması da oldukça zor. Bu makalenin size hatırlattığı gibi, ilerlemeden önce bazen geçmiş bilgi bankanızı araştırmanız gerekir.
Bu içgörülere yüklediğiniz anlama meydan okuyun, böylece yeni edindiğiniz içgörü ve bilgelikle hangi eylemi yaptığınızı eleştirel olarak değerlendirebilirsiniz. Neye devam edeceksiniz, duracak veya ne yapmaya başlayacaksınız?
Neyi ileriye taşıdığınızı ve geride ne bıraktığınızı belirleyin; ki fikirleri biriktirmek ve sizi geride tutan kavramlara bağlı kalmak kolay olabilir, bu nedenle geride ne bırakmanız gerektiği konusunda net olun.
Ve tüm bunları yaptığınızda bile, öğrenecek daha çok şey olacaktır. Filozof Ludwig Wittgenstein’ın da dediği gibi, “Olası tüm bilimsel sorular yanıtlandığında dahi, hayatın sorunlarına henüz dokunulmadan kalır.”
Peki, bu yıl öğreniminizi neyde yoğunlaştırıyorsunuz?












Comments