Viktor Frankl'ın Hayatın Anlamını Bulma Yolculuğunda Takip Ettiği 3 Adımlı Kuralı
- Hüseyin GÜZEL
- Jun 30
- 5 min read
Soykırımdan kurtulan birinin hayatın anlamını bulma yolculuğu... Bir zamanlar, insan ruhunun dayanıklılığına inanan bir adam vardı. Adı Viktor Frankl'dı. O, basit bir psikiyatrist ya da yazar değildi; o, insanlığın gördüğü en büyük dehşetlerden birinden, bir soykırımdan, sağ çıkmayı başarmış biriydi. O ayrıca Man's Search for Meaning (İnsanın Anlam Arayışı) kitabının da tanınmış yazarı idi.

Frankl, hayatın anlamını bulma arayışının ne anlama geldiğini ilk elden deneyimledi. Cehennemin ta kendisiyle yüzleştiği toplama kampında her şey elinden alındı: ailesi, özgürlüğü, onuru ve hatta bedeni. Ama o cehennemin ortasında bile, bir amaç buldu. İşte bu deneyim, onu dinlemek istememizin tek başına yeterli bir sebebiydi.
Frankl'ın hayatın o büyük sorusuna verdiği cevap ise oldukça anlamlı ve derindi: mutluluk değil, başarı da değil, asıl olan ANLAM'dı. O, hayatın anlamını bulmanın üç yolu olduğuna inanıyordu ve insanın anlam arayışı adlı kitabında:
“Şimdiye kadar hayatın anlamının her zaman değiştiğini, ancak asla sona ermediğini gösterdik. Logoterapiye göre, bu anlamı hayatta üç farklı şekilde keşfedebiliriz: (1) bir eser yaratarak veya bir iş yaparak; (2) bir şeyi deneyimleyerek veya biriyle tanışarak; ve (3) çektiğimiz kaçınılmaz acıya karşı aldığımız tavırla.” İnsanın Anlam Arayışı
Bir eser yaratmak veya bir iş yapmak: Hayatımıza bir amaç kazandıran, dünyaya katkıda bulunduğumuz somut eylemler.
Bir deneyim yaşamak veya bir kişiyle tanışmak: Sevmek, sevilmek, bir güzelliği veya doğayı derinden hissetmek gibi insani deneyimler.
Çektiği acıya karşı bir tavır almak: Kaçınılmaz acılarla karşılaştığımızda bile, o acıya karşı takındığımız tavır, en büyük anlam kaynaklarından biri olabilir.
Frankl'ın hikayesi, bize her şeyin elimizden alındığı anda bile, insan ruhunun vazgeçilmez bir güce sahip olduğunu ve her durumda bir anlam bulabileceğini hatırlatıyor.
1| Bir eser yaratmak veya bir iş yapmak
Viktor Frankl, insanların huzurlu ve gerilimsiz bir hayatı arzuladığını biliyordu. Ama o, bu durumun bir yanılsama olduğunu iddia ediyordu. Ona göre, insana gerçekten iyi gelen şey, kaygısız bir boşlukta yaşamak değildi. Aksine, gerçek ihtiyaç, bir hedef için mücadele etmek ve çabalamaktı.
Frankl'ın gözünde, hayatın amacı, tüm gerginlikleri ortadan kaldırmak değildi. Tam tersi, hayat bizi bekleyen potansiyel bir anlamın çağrısıyla doluydu. O anlam, bir hedefin peşinden gitmenin getirdiği o "gerginlik"te gizliydi. Yani, önemli olan gerginliği yok etmek değil, o gerginliğin bize sunduğu anlamı yerine getirmekti. Tıpkı bir yayın gerilerek hedefe doğru fırlatılması gibi, insan da ancak bir amaç uğruna gerildiğinde potansiyeline ulaşabilirdi.
Frankl'a göre, hayatın anlamını bulmak, rahat bir koltukta uzanıp huzur beklemek değil, ayağa kalkıp bir amaç uğruna mücadele etmekti.
“Bildiklerimi yazarken, inşa ederken veya öğretirken bir amacımın olduğunu hissediyorum.” Frankl
Frankl, ona anlam bağladığımda acı çekmenin gücünü kaybettiğini düşündü. Bir şeyi kaybedersem, umutsuzluk veya yaratılışı seçebilirim. Yeni bir beceri öğrenebilirim. Mentorluk yapabilirim. Anlamı cevabımdan geliyor.
Bir şey yarattığınızda, büyük veya küçük bir göreve çaba sarf ettiğinizde, kendinizi yararlı hissedersiniz. Canlı hissedersiniz. Bu, bir iş kurmak, sizi canlandıran bir konu hakkında yazmak, en iyi işinizi yapmak, birine yardım etmek ve hatta bir çocuk yetiştirmek anlamına gelebilir. Sadece senin olması gerekiyor.
Yaparak bir anlam yaratabilirsiniz.
Dünyayı değiştirmene bile gerek yok. Sadece bir sonraki doğru şeyi yap. İş yerinde küçük bir sorunu çözün. Yüzünüze bir gülümseme getiren bir iş yapın. Hepsi bu.
Varoluşsal bir anlamsızlık hissediyorsanız, bir şeyler yaratın. Ya da bir iş yapın. Konuşmaya değer bir şey yapın…
2| Bir deneyim yaşamak veya bir kişiyle tanışmak
"Hayatta bir anlam bulmanın ikinci yolu, iyilik, gerçek ve güzellik gibi bir şeyi deneyimlemek, doğayı ve kültürü deneyimleyerek veya son olarak da en az değil, başka bir insanı kendi benzersizliğinde deneyimlemektir ve onu sevmektir." diye belirtiyor Frankl.
Hayat bazen bir görevden veya büyük bir başarıdan daha fazlasını ister. Bazen ihtiyacımız olan tek şey, derin bir deneyimdir. Belki de bizi yeniden canlandıracak, kalbimize dokunacak bir duyguya ihtiyacımız vardır.
Ve en önemlisi, bizi canlandıran insanlara... Onları yaptıkları işler, elde ettikleri başarılar için sevmeyiz. Onları oldukları kişi için severiz; tüm kusurlarıyla, zayıflıklarıyla ve hatta kırılganlıklarıyla birlikte. Çünkü insanı insan yapan, mükemmellik değil, o kusurlardır. Gerçek bağ, birinin kusurlarıyla bile kurulur. Hayatın anlamı, bazen bir görevin tamamlanmasında değil, bu içten ve samimi deneyimlerde gizlidir.
Onların varlığında yani.
Birini önemsediğinizde, onun kusurlarını görür ve yine de onu seçersiniz. Bu ham ve gerçek bağlantı hayatı amaçla doldurur. Frankl'in bilgeliği sadece yavaşlarsanız sizin için işe yarayacaktır. Sevdikleriniz için zaman ayırın.
Anlam, yaşamanıza izin verdiğiniz deneyimlerdir. Frankl haklıydı. Sadece anlam yolunu düşünmüyorsun. Onu yaşıyorsun. Kaçınılmaz acıya karşı aldığımız tavırla.
3| Çektiği acıya karşı bir tavır almak
Bu en zoru. Ve belki de en güçlüsü. Frankl, "Artık bir durumu değiştiremediğimizde, kendimizi değiştirmeye zorlanırız" diye yazıyor.
Viktor Frankl, insanların en karanlık anlarında bile sahip olduğu o son, vazgeçilmez gücü anlatıyordu. Diyordu ki, "Bir insanın elinden her şey alınabilir ama tek bir şey hariç: İnsan özgürlüklerinin sonuncusu olan, herhangi bir koşulda kendi tavrını seçme özgürlüğü."
Frankl, bu gerçeği bizzat deneyimlemişti. Bir toplama kampında her şeyini kaybetmişti: eşini, ailesini, evini, kimliğini... Ancak o, tüm bu kayıpların içinde, en değerli hazinesine sıkıca sarılmıştı: durum ne kadar korkunç olursa olsun, o duruma karşı takınacağı tavrı seçme özgürlüğüne. İşte bu özgürlük, onun hayatta kalma ve anlam bulma mücadelesinin temel taşı oldu.
Frankl'a göre, hayat bizi ne kadar zorlarsa zorlasın, içimizde her zaman bir direniş noktası vardır: bir tavır seçme gücü. Bu, zorluklara karşı durabilen insan ruhunun en büyük zaferidir.
Hayat bazen acıtıyor ve hatta bizi kırıyor.
Birini kaybedersiniz. Düzeltemeyeceğiniz bir şey olur. Anlam bulmanın eski yolları (eylem ve deneyim) işe yaramadığında, tek bir şeyle kalırsınız: tavrınızla. Onurlu bir şekilde yanıt vermeyi seçebilirsiniz. Başınızı dik tutmayı seçebilirsiniz. Acıyı amaca dönüştürebilirsiniz.
Bu da oldukça anlamlıdır.
Frankl bunu bir toplama kampında yaptı. O yapabildiyse, biz de yapabiliriz. Acı çekerken bile, özellikle acı çekerken, nasıl yaşayacağımızı seçebiliriz. Tutum sadece bir çıkış yolu değil, amaç için bir anlamlı bir yoldur.
Acı çekersem, alacağım dersi ararım. Belki de sabırdır bu. Ya da cesarettir. Belki sadece dayanıklılıktır.
Tavrınız acıyı amaca dönüştürür…
Viktor Frankl'in anlama giden üç yolu: yaratmak, deneyimlemek ve dayanmak en iyi yaşamlarımızın sırlarıdır. Hayatın zor kısımlarını atlayamayabiliriz. Ama onlarla nasıl tanışacağımıza karar vermeliyiz. Önemli olan işe kendimizi dökebiliriz. Kendimizi insanlara ve güzelliğe açabiliriz. Ve hayat acıttığında, yine de tavrımızı seçebiliriz.
Frankl, hayatın en zorlu koşullarında bile insan ruhunun direncini gözlemlemişti. O, bir toplama kampının dehşetini yaşarken bile, insanı asıl çökerten şeyin dış koşullar olmadığını görmüştü. Frankl, "Hayat asla koşullar yüzünden dayanılmaz hâle gelmez; sadece anlam ve amaç eksikliği yüzünden dayanılmaz olur," diyordu.
Ona göre, etrafındaki her şey yıkılsa bile, bir insanın bir amaç uğruna tutunacak bir dalı varsa, o en büyük acılara bile dayanabilirdi. Bir hayatta kalma amacı, bir sevgiye olan inanç veya gelecekteki bir görev... Bu anlam, en karanlık tünelin ucundaki ışık gibiydi. İşte bu ışık, insanı en korkunç koşullarda bile ayakta tutan yegâne şeydi. Frankl'ın sözleri, bize hayatın anlamını bulmanın, ne kadar zor olursa olsun, her zaman elimizde olan bir seçim olduğunu hatırlatıyor.
Ellerinizle, kalbinizle ve cesaretinizle aramaya devam edin…
Comments